Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Fatih Erbakan, partisinin genel merkezinde Aylık Olağan İl Başkanları Toplantısı öncesi basın mensuplarına açıklamalarda bulundu.Sözlerine “Her zaman söylediğimiz gibi katil soykırımcı siyonist rejim Batı Şeria’da işgal karşıtı protestoya alçakça bir saldırı düzenledi ve burada bizim vatandaşımız olan Ayşenur ezgi kardeşimizi şehit etti. Allah gani gani rahmet eylesin bu vesileyle bir kez daha katil siyonist rejimi kınıyoruz ve sonunun yaklaştığını, inşallah bir gün mutlaka Özgür Kudüs’te Özgür Filistin’de buluşacağımızı yeniden Türkiye’nin kurulacağını ve Türkiye’nin öncülüğünde Yeni bir dünyanın kurulacağını bir kez daha müjdeliyoruz” diyerek başlayan Erbakan, “Zulüm asla ebedi olamaz en kısa zamanda son bulacak ve bu son bulmasını da Türkiye çok büyük rol oynayacak” dedi.“Üye sayısıyla Türkiye’nin 3’ncü büyük partisi konumundayız” diyen Erbakan özetle şunları söyledi:
31 Mart seçimlerinden Titanik gemisi buzdağına çarpmıştır ve çok ciddi şekilde su almaktadır. Bu gidişle yapılacak olan ilk seçimde Titanik gemisinin batması kaçınılmazdır. Milletimiz 31 Mart’ta iktidara sarı kart gösterdi ve seçim sonrasında ekonomik gelişmelere de bakarsak yapılacak ilk seçimde iktidara kırmızı kartını da gösterecektir.“Milli Görüş gömleği bazılarına ağır geldi”
Ana muhalefet partisi ise, memleketin acil çözüm bekleyen meseleleri varken, sokaktaki vatandaş hayat pahalılığı ile, yoksulluk ile mücadele etmeye çalışırken, yok amblemde yer değiştirme, yok yenilenme, yok iç çekişmeler gibi “tuhaf” gündemler içinde kaybolmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün malzeme edildiği polemiklerle gündem değiştirme operasyonuna gönüllü olarak katılmaktadır.
Yeniden Refah Partimiz ise, gündemin ülkenin gerçek sorunlarından, sokaktaki vatandaşın sıkıntılarından uzaklaşmasına elinden geldiğince engel olmaya çalışmakta, her vesileyle milletimizin sıkıntılarına ve çözüm yollarına işaret etmektedir.
Şunu da ifade etmek isteriz ki, Yeniden Refah Partisi, kişilerin partisi değil, bir büyük davanın adresidir. Milli Görüş Dâvâsı’nın adresidir. Bu adrese gelenler, Milli Görüş’ün eskimez kadim prensiplerini kabul etmiş demektir. Ayrılanlar ise bu prensiplerin uzağında kalmayı tercih etmişlerdir ya da Milli Görüş Gömleği kendilerine ağır gelmiştir.“Milli Görüş gömleği” o gömleğe layık olanların üzerinde kalıcı olur. Kapımız “önce ahlak ve maneviyat” diyen, “borç-faiz-zam-vergi ekonomisi” yerine üretim-istihdam-ihracat ekonomisini savunan, paylaşımda adaleti, yargıda adaleti savunan, kuvveti değil Hakk’ı üstün tutan, önce imtiyazlılar değil önce millet diyen herkese açıktır. Herkes nasibinde ne varsa onu bulur.Allah herkesi nasiplendirir İnşallah!“Ekonomik durum her geçen gün kötüye gidiyor”
Milli Görüş davasının bir diğer özelliği de çınar ağacı gibi olmasıdır. Kökleri çok derindedir ve budandıkça daha da gür ve güçlü hale gelir. Birileri ne kadar budamaya çalışırsa çalışsın, biz daha da güçleneceğiz ve kararlılıkla yolumuza devam edeceğiz…10 15 kişinin gitmesi gelmesi bir şeyi değiştirmez. Her gün 1000 yeni üye kaydı ile yolumuza devam ediyoruz. Önemli olan milletin gönlündeki yerinizdir. Biz milletimizin gönlündeki yerini her geçen gün büyütüyoruz. Onlar ise her geçen gün kartopu gibi eriyorlar. Dolayısıyla gelecek bizimdir. Gelecek Milli Görüş’ündür. Gelecek Yeniden Refah Partisi’nindir.
İktidar üzerine düşen görevi gerektiği şekilde yerine getirmediği için millet perişan halde. Görevi yerine getiremiyor, çünkü kaynaklar ve imkanlar canavarlara gidiyor. Bu canavarlara gitmesi sebebiyle millete imkan kalmıyor. Millet boğazına kadar borca batıyor, geçim derdi içerisinde kıvranıyor. Bir defa bugün asgari ücret 17 bin lira, emekli maaşı 12 bin 500 lira seviyesinde. Türkiye'de açlık sınırı 21 bin liraya gelmiş. Yoksulluk sınırı 64 bin liraya gelmiş. İstanbul'da yoksulluk sınırı 70 bin lira. Yoksulluk sınırının 64 bin lira olduğu, açlık sınırının 21 bin lira olduğu bir ülkede milyonlarca asgari ücretli 17 bin lirayla, milyonlarca emeklide 12 bin 500 lirayla hayatta kalma mücadelesi veriyor.“Ekonomik veriler Türkiye’yi bir erken seçime zorluyor”
Neden böyle oluyor? Çünkü iktidar, emekliye, memura yüzde 100 maaş, zammı verecek imkanı kaynağı bulamıyor. İşverene de bir destek yapamayacağından dolayı asgari ücreti de belli bir seviyenin üzerine çıkartamıyor. Çiftçiye, köylüye gelince, yaş çay alım fiyatları 17 lira olarak açıklandı. Desteklemeyle beraber 19 lira. Yaş çayı kilo başına maliyeti 18 ile 20 lira arası. Yani siz o eğimli arazilerde çay toplayacaksınız, toplayıp götürüp satmaya kalkacaksınız. Sattığınız zaman bütün bir maliyetinizi bile karşılamayacak bir fiyatla karşılaşacaksınız. Çiftçinin, köylünün durumu böyle. Asgari ücretlinin, emeklinin durumu böyle. Kobilerin küçük esnafın durumu böyle. Kamu mühendislerine, akademisyenlere, öğretmenlere insan onuruna yaraşır maaşlar verilmiyor. Neden? Çünkü kaynaklar canavarlara gidiyor. Peki bu canavarlar ne? Faiz canavarı, kamuda israf canavarı, imtiyazlı holdinglere haksız kaynak aktarımı ve bu senenin canavarı olan kur korumalı mevduat.
Erken seçim ister istemez gündeme gelecek diye düşünüyoruz. Çünkü ekonomik veriler Türkiye’yi bir erken seçime zorluyor. Burada en son orta vadeli programdaki enflasyon oranının revize edilmesi bile aslında bunun bir göstergesi. ‘Enflasyonu düşüreceğiz, her şey iyiye gidiyor. Mayıs nisandan, mart şubattan daha iyi olacak’ söylemleriyle iktidar devam ediyor. Ancak tek haneli enflasyona döneceğiz, Türkiye kurtulacak, dişinizi sıkın, sabredin’ ancak milletin sabredecek hali kalmamış. Tam tersine daha 2025’in enflasyon oranını artırıyorlar. Dolayısıyla bu veriler, bu gidişat Türkiye’de bir erken seçimin olmasını gerekli kılacak gibi gözüküyor.“Halka rağmen yapılan işten hayır gelmez”
Elbette ki seçimin de bir maliyeti var, zorlukları var, maliyeti var ancak bir dertten kurtulmak için bir miktar zorluğa katlanmak durumunda kalabiliriz. Hem Sayın Mehmet Şimşek döneminde enflasyondaki artış, döviz kurundaki artış, akaryakıt fiyatlarında, hayat pahalılığındaki artış bütün bunlar gündeme alındığı zaman iyiye giden bir şey yok, sabit dahi kalmıyor. Daha kötüye gidiyor dolayısıyla artık Sayın Mehmet Şimşek yönetimindeki ekonominin iyiye gitmesi, bu iktidarın ekonomiyi düze çıkartması gibi bir durumun söz konusu olmadığı açık bir şekilde ortada. Bu nedenle 2025 sonu veya 2026 ilkbaharında bir erken seçim gündeme gelebilir
Şanlıurfa’da Yeniden Refah Parti’miz 350 binlik bir oy sayısıyla belediye başkanlığını kazandı. Biz Türkiye genelinde üye sayımızın 6 misli oy aldık. Türkiye genelinde de 500 bin üye ile 3 milyonun üzerinde oy aldık. Dolayısıyla Şanlıurfa’da 33 bin üyemizin olduğunu hesaba kattığımız zaman Şanlıurfa’da Yeniden Refah Partimizin oyu 200 bin demektir. Ve bu 350 binin çok önemli bir bölümü Yeniden Refah Partimizin seçmenidir. Bununla beraber İYİ Parti seçmeni, CHP seçmeni, muhalif seçmen kazanacak aday olarak Sayın Gülpınar’a orada Yeniden Refah Partisi adayına oy vermişlerdir. Bütün bunları topladığınız zaman 350 binlik oyun çok çok büyük bir kısmı bu şekilde verilen oylardır. Dolayısıyla bugün de değişen bir şey yok. Muhalif seçmen, Yeniden Refah seçmeni Sayın Gülpınar'ın Yeniden Refah Partisi’nde belediye başkanlığına devam etmesini istiyordu. Ancak buna rağmen öyle bir karar alındı.“Ak Parti döneminde yapılan olumlu işlerden biri askeri vesayetin kaldırılmasıydı”
Kendisinin bizzat yaptırdığı anket oradaki 21 tane belediye meclis üyemize bizzat kendisinin söylediği ankette de Şanlıurfa halkının yüzde 79’u Sayın Gülpınar'ın istifa etmesinin uygun olmayacağını düşünüyor. Bizim de bu noktada söylediğimiz halka rağmen, milletin iradesine rağmen bir iş yapılmışır, öyle bir işten hayır gelmesi mümkün değildir” ifadelerini kullandı.
AK Parti iktidarı döneminde bizim yapılan olumlu işler arasında saydığımız ‘Doğruya doğru, yanlışa yanlış deme’ prensibi doğrultusunda yapılan işlerden doğru olarak saydığımız biri de askeri vesayetin kaldırılmasıydı. Bu gelişmiş, demokratik bir ülke için gerekli bir durum. Askeri vesayetin siyasetin üzerinde, millet iradesi üzerinde bulunmasını asla kabul edemeyiz. Herhangi bir şekilde bunun ima edilmesi, bir sinyal verilmesi niyeti varsa eğer bunu tabii ki asla tasvip edemeyiz.
Türkiye’de milletimiz iki kutuplu, ikisi de çok sıkıntılı olan seçeneğe de mahkum edilmemelidir. Öyle bir görüntü de verilmemelidir. Ya 28 Şubat dönemine askeri vesayet dönemine, antidemokratik döneme geri döneceğiz ya da AK Parti iktidarı devam edecek’ seçenekleri var sadece düşüncesine de karşıyız. Milletimiz sandık geldiği zaman inşallah ne askeri vesayete ne de ekonomik krize mecbur olmadığını ortaya koyacak ve hür iradesiyle kurtuluş yolunu seçecektir