İyisi kötüsü, eğrisi doğrusu, biteni başlayanıyla, olsun dediklerimizin olmadığı, bitsin dediklerimizin bitmediği bir yılı daha kalan ömrümüzün gerisinde bırakıyoruz. Amma velakin insanoğluyuz, umut etmekten asla vazgeçmiyoruz…
Yine büyük umutlarla düşlerimizi gerçekleştirme misyonu yükleyecek yeni bir yılın eşiğindeyiz. Buradan bitireceğimiz yılın karnesine bir kaç not eklemek istiyorum.
Bu yıl da, saçma sapan tv dizilerindeki yakışıklı/güzel kimi silahlı külahlı, kimi holding sahibi gençler köşklerde yaşayıp reyting avcılığı yaparken, gerçekte işsizlik aşsızlık ve pahalılık yılın karnesine ilk sıradan işlendi.
Medyada ülke güllük gülistanlık her şey yolunda giderken, her kurumda ve her konumda yolsuzluk hırsızlık arsızlık da liste başında yerini aldı. Rüşvet, adam kayırmacılık, yardakçılık ve yalakalık da yerini korudu…
İnsana saygısı olmayanın hiçbir şeye saygısı olmayacağının kanıtı, çevre ihanetleri ve doğal alan katliamları da tüm hızıyla devam etti.
İnsanın insanca yaşama isteğine saygısızlık, hak ve özgürlük ihlalleri hiç eksilmedi.
İnsanın kadın ve çocuk olanına yaşatılan acılar bu yıl da katmerlendi…
Bence bu yılın ve hatta son 17 yılın karnesinde liste başındaki yeri hiç değişmeyen en büyük sorun çocuk istismarları, kadın cinayetleri! Dolayısıyla yazımızın asıl konusu bu…
Bunca kadına şiddet içinde belki de hiç dikkat etmediğimiz ama bence en önemli konulardan biri günlük hayatta kullanılan “küfür dili”.
Ki gençler arasında çok yaygın olan “amk”, “aq” gibi kısaltmalar artık neredeyse virgül niyetine kullanılıyor.
Erkeklerin kavga sırasında birbirlerine ettikleri en ağır küfür “anasına, avradına, bacısına” tecavüz etmek.
Kavga konusu olaydan haberi bile olmayan kadınların bedeninin küfür konusu olması aşağılık bir durum. Kadın bedenini küfür objesi olarak kullanma alışkanlığı genç yaşlı, eğitimli, eğitimsiz, dindar olan olmayan tüm erkekler arasında yaygın.
Ve bence kadına şiddet tam da burada başlıyor!
Şiddete meyilli, cinsel sorunları ya da kendince haklı bir sürü gerekçesi olan sapıklar, bir yerden sonra ağızlarına sakız ettikleri küfürü gerçeğe dönüştürmeyi kendinde hak görüyor ve bir şekilde eyleme geçiyor… Sonuçları ise kabullenilir gibi değil.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre, sadece bu yılın ilk 10 ayında 390 kadın öldürüldü. Ve çocuk istismarları haberleri gelmeye devam etti.
Bu yıl da hemen her güne babası, amcası, komşusu her hangi birinin istismarıyla hayatı kararan küçücük canların, saat bilmem kaçta neden orada olduğunu ya da etek boyunu, makyajını açıklamak zorunda bırakılan tecavüz mağduru ya da sokakta, evinde, iş yerinde koca, baba, sevgili hatta her hangi birinin şiddetine kurban edilen kadınların haberleriyle uyandık.
Devlet baba! Yine bu yıl da çocukları ve kadınları, tacizcilerden ve katillerden koruyamadı ya da korumadı. Bu yıl da çocuk istismarları ve kadın cinayetleri hiç eksilmedi!
Katillerin; çok seviyordum, kıskanıyordum, namusuma leke sürdü, beni terketti, boşanmak istedi, beni reddetti, yemeği yaktı, pencereden baktı, sokağa çıktı, anama- babama surat astı vb bahanelerinin yanında “aslında öldürmek istememiştim, elimin ayarı kaçmış sert vurmuşum” gibi dayağı makul gösterip hafifletici neden sayma çabası da var.
Kadına şiddet ve çocuk istismarı sadece bize özgü bir hastalık değil elbette, dünyanın her tarafında yaşanıyor. Ama kadının ikinci sınıf varlık sayıldığı, özellikle eve kapatılıp cahil bırakılarak erkeğe muhtaç edildiği islam coğrafyasında çok daha fazla, daha insafsızca, daha ölümcül ve kadının sesini duyurma şansı batılı hemcinslerinden çok daha az.
Yazıya başlarken, yeni yıla girmemize sayılı gün kaldı demiştik, gördük ki bitirdiğimiz yıl verdiğimiz ödevleri yine yerine getirmemiş. Zaten takvimin öyle bir misyonu yok ki, bize yaşayacak ne kadar zamanımız kaldığını gösterir hepsi bu.
Bu kez bir değişiklik yapalım, yeni yılda iflah olmaz umutlarımızı ve düşlerimizi gerçekleştirme görevini kendimiz üstlenelim.
Önce kendimizden, evimizden, sokağımızdan, komşumuzdan, başlayalım. Gördüklerimizi bildiklerimizi düşlerimizi, umutlarımızı zamanımızı paylaşalım.
Hep birlikte yaşanacak daha güzel bir dünyayı inşa etmeye başlarız belki. Biz bitiremesek de bizden sonra gelenler tamamlayacaktır.
Ya da en azından takvim yaprağına değil insan ruhuna yazarız umudun adını düşlerin rengini…