Kısa süre öncesine kadar “DEM kapatılsın!”, “DEM’i kapatmayan Anayasa Mahkemesi de kapatılsın!” gibi söylemlerine tanık olduğumuz Bahçeli, aniden “.. Terörist başının tecridi kaldırılırsa gelsin TBMM’de DEM Parti Grup Toplantısı’nda konuşsun. Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın .. Ne Kandil, ne de Edirne; adres İmralı’dan DEM’e uzansın ..” deyince şok olmadım desem yalan olur.
Çok kimse gibi benim de aklıma gelen bir neden Erdoğan’ın başkanlığını ebedileştirecek bir Anayasa değişikliği için DEM’in desteğini kazanmak.
DEM de saf ya, Cumhur İttifakını kendi bagajındaki gündemlere göre kullanamaz(!)
Ama öyle düşünen münafıklara karşı Bahçeli de der ki mesele Anayasa değil:
Çağrısını anayasa değişikliği diye yorumlayanları kendince ilkin haşlar adeta: “.. bu iyi niyetli tutumumu .. Cumhurbaşkanlığı çarpışması ve yeni anayasa için cephe genişletme çabası olarak görenler mayın tarlasında söğüt gölgesi arayan zavallı biçarelerdir” diyerek aşağılar. Sonra da, yine kendi üslubunca şifreli bir dille vurgular ki: “Küresel ve bölgesel mahiyetli sıcak gelişmelerin hafife alınır, yabana atılır, kenara itilir bir yanı ciddiyet ve celadetle dile getiriyorum ki, kalmamıştır. Çünkü Türkiye’miz sınırların haricinden aşırı ve anormal tehdit sarmalındadır”.
Gözbebeğimiz TUSAŞ’a yapılan terör saldırısı sonrasında Bahçeli’nin o çıkışına destek açıklarken bile Uçum “yeni bir anayasa”ya da işaret eder. Demek Bahçeli aksini iddia etse de iktidarın gündeminde “yeni anayasa için cephe genişletme çabası” var.
Fakat bölgedeki jeopolitik hakkında biraz ilgi ve bilgi sahibi herkes görüyor ki Bahçeli’nin alıntıdaki son iki cümlesi son derece gerçek. Gerçekten de “Türkiye’miz sınırların haricinden aşırı ve anormal tehdit sarmalındadır”!
Bahçeli bu hususta haklıdır. Ama bu riske işaret ederken dile getirmediği; belki, yüzleşmekten kaçındığı bir gerçek de, ülkemizi bu “aşırı ve anormal tehdit sarmalı..”na sürükleyen bir numaralı failin partili cumhurbaşkanının Suriye politikaları olduğu gerçeği.
Bu politikalarla gelinen Suriye açmazının artık ülkenin ayağına dolandığı bölgeler Suriye’de Mehmetçiğin kontrolündeki bölgeler gibi. Yaşanan uğursuzluklar buna işaret ediyor.
* * *
Bu derin sorunun medyaya yansıyan bazı işaretlerine 8 Ağustos’daki yazımda değinmiştim. Ne zaman Türkiye Esad’la normalleşmeden bahsetse, TSK’nin kontrolündeki bölgelerde bir kaynama oluyor. Erdoğan yönetiminin “Suriye Milli Ordusu” (SMO) adıyla andığı ÖSO grupları arasında provokatif kalkışmalar oluyor.
Bayrağımızı yakmaya, Mehmetçiğe saldırmaya varan provokasyonlar..
Son örnek de TSK kontrolündeki bölgelerde çatışma riskinin nasıl yaklaştığına işaret ediyor:
Kilis valiliğinince, “Kilis Merkez Akıncı köyü karşısında bulunan Suriye sınırı içerisindeki bölgede iki Suriye Milli Ordusu (SMO) grubu arasında çıkan çatışmalardan kaynaklandığı belirtildi”. (16 Ekim 2024)
Merak edenler için daha ayrıntılı bir haberi buraya bırakıyorum. Buna göre, “Ankara’nın, Şam yönetimi ile görüşme talebine muhalif tutum sergileyen rejim karşıtı siyasi ve silahlı grupların kontrol altına alınması girişimi sonrası .. Suriye Milli Ordusu (SMO) içinde yaşanan bölünme, silahlı gruplar arasında çatışmaya dönüştü”. (17 Ekim 2024)
İsrail’in Lübnan saldırısıyla Suriye’de de olaylar tırmanıyor. Son bir ayda Lübnan’dan Suriye’ye göç 500 bine yaklaştı. Gazze’nin ateşi Lübnan’ı sarıp Suriye’ye sıçrıyor.
Suriye’de Rusya, İdlib bölgesinde, Halep kırsalında Elnusra-HTŞ gruplarına saldırıyı yoğunlaştırıyor. “Dostum Putin” şimdilik beklese de sıranın SMO’ya gelmesi kaçınılmaz.
İsrail’in Hizbullah’a kayıp verdirmesini tatlı dağıtarak kutlayan bazı SMO grupları; ideolojik olarak Hamas’a yakın, Hizbullah nefreti yüzünden de İsrail’e sempatizan. Yeri gelince kime çalışacağı bilinmez.
Hulusi Akar’ın 2021’de dediğine bakılırsa ülkemiz 9 milyon Suriyeliye bakıyormuş. Çıkın ülke içinde resmen 3,5 milyon civarında olduğu söylenen Suriyeliyi. Kalan 5,5 milyon, Türkiye dışında Suriye içindeki bu SMO ve ailelerine işaret etmiyor mu?
Demek ki ülke içinde ekonomik krizi halkın omuzlarına yıkarken, borç içindeki zayıf ekonomimize -Esad’ı yıkmaları umuduyla- yüksek SMO maliyetini de mi yüklemişler?
Suriye’de Rusya-Suriye-İran-Hizbullah, ABD-İsrail-YPG (PKK), ÖSO-HTŞ vb. gibi unsurların cirit attığı bir ortamda tehlikenin çapını ve yoğunluğunu kestirmek kolay değil.
Bu yüzden Bahçeli’nin şifreli konuşmasındaki tek net cümlenin “Türkiye’miz sınırların haricinden aşırı ve anormal tehdit sarmalındadır” cümlesi olması şaşırtıcı değil.
Peki buna karşın dış dünyada iktidarın etki üretme kapasitesi ne? Bazı örneklere bakalım:
Meselâ BRICS zirvesi dönüşünde, uçakta Suriye’ye ilişkin şöyle konuşmuştu: Erdoğan “.. Sayın Putin’e, Beşar Esad’ın bizim çağrımıza vereceği cevabın temini noktasında bir adım atması çağrımız oldu. Sayın Putin, Esad’a bu adımı atması için herhangi bir çağrıda bulunur mu? Onu da zamana bırakıyoruz”
Demek ki, Esad artık cevap vermiyor, mesaj göndermiyor bir süredir. Erdoğan beklemede.
Sonra, kendisi, resmi kurumsal diplomasi yerine, bireysel (şu işe bir el uzatsan tarzında) arabuluculuk istiyor. Ki bu, ülkemizi küçük düşürücü.
Ve anlaşılan o ki medet beklediği aracı da (“sayın Putin”) Erdoğan’ın talebine karşı biraz tepkisiz olmuş ki Erdoğan, o noktada da beklemede (“zamana bırakıyor”).
BRICS Zirvesi’nden bir üyelik koparamadan döndüğünü de not düşelim.
Meselâ Alman Başbakanının iki hafta önceki ziyareti sonrasında Erdoğan basına ne söyledi? Kısaca hatırlatalım: “.. böyle bir savaş döneminde oradan Türkiye’ye gelebilecek olanlar olursa ki bunların içerisinde Lübnan da var. Lübnan’dan da ülkemize gelenler olursa biz onlara da kapımızı açık tuttuk”
Demek ki Scholtz bir ziyaretle Erdoğan’dan alacağını alabilmiş.
Bir sığınmacı sorunu bir yönetim tarafından daha nasıl eline yüzüne bulaştırılır ki?
Meselâ geçen Temmuz sonunda İsrail’i kast ederek “Biz nasıl Karabağ’a girdiysek … bunun benzerini aynen onlara da yaparız” diyerek Rizeli partidaşlarına hava atmıştı. Gerçi gerçek dost, yaptığı bir iyiliği dostunun yüzüne vurmaz. Ama burada öyle bir “iyilik” de yoktu; Karabağ’a girme falan da yoktu zaten.
Nitekim, dost kardeş Azerbaycan Milli Meclisi’nin yayın organı Erdoğan’ı doğru olmayan bu sözünden ötürü çok sert biçimde, adeta azarladı. Cumhur ittifakının yüzü kızardı mı bilinmez. Ama en yakınımız Azerbaycan nezdinde bile ülkeyi küçük düşürmeyi başardı(!)
Meselâ ABD, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile birlikte, Kıbrıs’ta Türkiye aleyhine kilit bir hamleye girişti. Geçen Eylül’de GKRY ile “Savunma İşbirliği Yol Haritası” imzaladı.
Biz KKTC’de sembolik de olsa bir askeri tatbikatla oradaki garantörlümüzü hatırlatan bir kararlılık gösterisi beklerken, Dışişlerimizin, adet yerini bulsun kabilinden ve “teessüf ederim” tonunda bir “kınama” ile yetindiğini gördük.
AKP dış politikasında askeri tatbikatın sembolik boyutta bile ABD’ye karşı olamayacağını; 13-17 Ağustos’ta bizim TCG Anadolu gemimizin, Doğu Akdeniz’de İsrail’i koruma görevi için bulunan USS Wasp ile (yani ABD ile) ortak tatbikata sokulmasında gördük.
AKP’nin dış politikadaki çaresizliğini gösteren daha pek çok örnek sıralanabilir.
Fakat bence yukarıdakilerden daha çarpıcı ve hepsinin ardındaki temel sebeplerden birine işaret edeni şu ki, “sıcak para baronlarının” sözcüsü Timothy Ash’in, Türkiye’deki ayağı Mehmet Şimşek’i görevden alma söylentilerine karşı, muhtemelen Erdoğan’a yönelttiği şu tehdit:
“.. Şimşek istifa ederse/kovulursa, geçen yıl görülen 20 milyar doların üzerindeki portföy girişlerinin hepsi .. büyük bir devalüasyonla birlikte çıkacak. Sistemsel bir kriz .. çok olası ..” (27 Ağustos)
Yarattığınız ekonomi mali bakımdan dışa tam bağımlı ise, rakip devletlerin “sıcak para” baronları bile elinizi kolunuzu bağlayabilir.
* * *
Dışarıya karşı sesi kısıldıkça içeriye bağırışı yükseliyor AKP yönetiminin.
Kendi bakanını, Şimşek’i görevden alma iradesi Timothy Ash’a bağımlı. Ama öyle görünüyor ki halkın oylarını pervasızca yok sayan kayyım saygısızlıkları mümkün. Ash’in yerli ayağının yerine bir kayyım atasın da görelim(!)
Dışarıda kısmak zorunda kaldığı ses içeride öfke boşalışıyla yüksek çıkıyor.
Muhalefet, mali bağımlılıktan ve halkın içine düşürüldüğü adaletsiz çıkmazlardan kurtaracak tutarlı bir gelecek tasarımını halka sunarak AKP iktidarını sandıkta indirmek zorunda.