Değerli dostlar, yaklaşık üç aylık bir Balıkesir macerası sonrası tekrar evime geri dönebildim. Hayatta inkişaf edebilmek için bir değişim her zaman yeni bilgiler ve tecrübeler kazandırmakta. Başlıktaki dönüşüm benim İzmir’e dönüşümü de ifade etmekte. Üç aylık sürede ”Kentsel Dönüşüm” kavramından da uzak kaldım. Bir nokta da öze dönüşümü de sağlamış oldum. Hayata ve insanlara emek ve emekçi çerçevesinden bakma fırsatını da yakaladım diyebilirim.
Değişmek diyalektik bir kuraldır, dönüşmekse sistemsel dayatmayla gerçekleşir. Değişimin farkındalığı sizin için varlığınızı sürdürmenize sağlayan ve yok olmanızı engelleyen koruyucu bir sistem oluşturur.
İşte dostlar, ülkemizde yaşanan sorun da tam burada başlamakta! Bizim istediğimiz değişim mi? Yoksa Dönüşüm mü? Meta ve güç dengelerine göre bir dönüşüm asla insanlara mutluluk getirmeyecektir! Hep birileri kırılacak, kültür yok olacak, insanlar robotlaşacak. Değişmek daha insani ve hayatın olağan akışına uygun değil mi? Benim dönüşmeye niyetim yok artık! Sadece gittiğim yerden geri dönmelerim olacak. Asla bir şeylere veya birilerine dönüşmek gibi bir hali kabul etmeyeceğim.
“Kentsel Dönüşüm” kavramını da “Kentsel Değişim” eviriltmeye ihtiyacımız var. İlla birilerinin masa başında oluşturup dayattığı, şehirleşme ve yapılaşma planlarına göre devasa beton kitle adacıklarından oluşan yapılarına dönüşmeyi kabul etmiyorum. Ben insanca yaşayacağım ve yaşatacağım mekânlar istiyorum! Soğuk koridorlarda, solgun benizli insanlarla yalandan selamlaşmak istemiyorum!
Değerli dostlar, önceki yazılarımda kaçak yapılarla ve kır yaşamının bir tercih olduğundan bahsetmiştim. Bunun sebebini şimdi daha iyi anlıyorum. İnsanlar artık özüne toprağa dönmek istiyor. Tabi bunu isterken şehir yaşamında kirlenen bilinciyle istiyor. Bir yandan geleneksel kır yaşamı, bir yandan bu yapılara yüksek duvarlar yaparak şehir yalnızlığını taşımak istiyor.
Yıllar önce “Kentsel Dönüşüm” kavramını anlamaya çalışırken de bu kavramın sadece Mühendislik ve Mimarlıkla başarıya uğrayamayacağını düşünmüştüm. Edebiyat, Sosyoloji, Psikoloji, Hukuk, Tarih gibi alakasız görünen anabilim dalları da bu konuda yol haritası sunmalıdır. Çünkü biz toplum olarak müspet bir değişime ekmek ve su kadar muhtacız. İşte ülke çapında yapacağımız değişim harekâtı mekânsal değişimle kalıcı hale gelecektir.
Halkın geleneksel ihtiyaçlarını karşılayacak mekânların tasarımı önce yapılmalı ki “Yerinde Dönüşüm” hayat bulsun. Hep verdiğim örnektir; güvercin beslemeyen insanlar, güvercin besleyen insanları anlayamaz. İnsanların geleneksel bu alışkanlığı, dönüşümde yok sayılır. Bu insanlar da o mekânları terk etmek durumunda kalır. Oysa değişimde daha adaptif bir çözümleme ile sonuçlanır. He4m geleneksel alışkanlık yaşatılır, hem de daha modern bir hale getirilir. Toplumun müspet değişimi için de bir adım atılmış olur.
Dönüşmeyin! Değişin!