Uçum'un "En solcu lider, en solcu parti" iddialarına Öztürk'ten değerlendirme: "Herkes AKP'den daha sağcı olmak için yarıştığı için AKP'nin solda kaldı görülüyor"

TAKİP ET

Gazeteci Serdar Öztürk '40 yıldır ilk kez siyasette bu kadar artık rekabet kelimesinin kalmadığını görüyorum'

Gazeteci Ahmet Nesim, Cumhurbaşkanı Baş danışmanı Mehmet Uçum’un “Esasında AK Parti ve Erdoğan sol bir partidir ve kişiliktir” açıklamalarına değinerek “Türkiye bir sol lider daha kazandı. Şimdiye kadar sol açıdan hiç tartışmadık. Senden bu konuda derin bilgilerini rica ediyorum. Mehmet Uçum sarayın hukuk baş danışmanı en öndeki danışmanı, açıklama yapmış. Esasında AKP ve Erdoğan sol bir partidir ve kişiliktir diye. Ben senin bu değerlendirmeni bekliyorum” dedi.
 

Serdar Öztürk de bu açıklamaları değerlendirerek “Doğru söylemiş bence. Katılıyorum kendisine. Yani onun baktığı yerden gerçekten AKP de Erdoğan da en solda görülüyor. Bunun nedeni aslında diğer siyasi partiler. Herkes AKP’den daha sağcı olmak için yarıştıklarından AKP solda kaldı görülüyor. Bu yüzden ben kendisine katılıyorum. Bu konudaki tespitinin de matematiksel temele dayandığını düşünüyorum. Daha önce de fikirleri vardı. Bizi şaşırtırdı. Özellikle Erdoğan konusunda, anayasa, yasalar konusunda hatta en son Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasındaki tartışmada ettiği sözler de çok önemliydi. Hafızama almıştım. Eski solcudur, kendi durduğu yeri sol olarak gördüğü için kendi partisini de AKP’li görmesi bana göre normal. Ben kendisinin sözlerini saklıyorum. Öyle bir alışkanlık geliştirdim. Zaman zaman moralim bozuk olursa yada televizyon haberlerinden bir olumsuzluk kapıp keyfim kaçtığı zaman açıyorum onu okuyorum. Hoşuma gidiyorum. Güzel bir ülke anlatıyor onun ülkesinde yaşıyor olmak beni mutlu ediyor. Hepimizi mutlu etmeli” diye konuştu.
 

Ahmet Nesin; söylemleri sebebiyle Mehmet Uçum’un solculuğundan taviz vermediğini öne sürerken Serdar Öztürk de “Kesinlikle. Ben mesela AKP’nin yerinde olsam sosyalist enternasyonale başvururum. Mehmet Uçum’u da temsilci olarak gönderirim. AKP’nin temsilcisi olarak. Bence Uçum hem geçmişi itibariyle taşıdığı solculuk sıfatıyla oraya yakışır” dedi.
 

Milli Eğitim’in ÇEDES projesine değinen gazeteci Serdar Öztürk, “Bu proje kapsamında okullarda çeşitli eski köy enstitülerine özenerek birtakım uygulamalı dersler yapıyorlardı. Son uygulamalı ders örneği Kars’tan gelmiş. Bir okulda öğrencilere sabır konusunu işlemek istemişler. ÇEDES kapsamında sabır konusunu anlatmak için mezar maketi kurmuşlar. Maketin başında çocuklar dua ediyor. Çocuklardan istenen şey çok garip. ‘Anneniz yaşamını yitirdi. Onun için başında ağıt yakın’ denilmiş. Şimdi bu çocuklar muhtemelen yarın uzaya gidecekler. Bu çocuklar okuyacaklar güya bilim öğrenecekler. Sonra da uzaya gidecekler. Ya da ne bileyim ilaç bulacaklar. Yada matematikte yeni bir formül yaratacaklar. Böyle bir şeyler bekliyoruz” şeklinde konuştu.
 

“Akşamları eskiden kitap okurdum. Her meslek kendisine göre kitaplar okuyor. Ben gazetecilerin araştırma kitaplarına son dönem ağırlık verdim. Mizah okudum. Şimdi mizah okumaya ara verdim çünkü akşam televizyona çıkan dâhilerle zaman geçiriyorum. Gülmek için onları izliyorum. Bazen sinirleniyorum” diyen Ahmet Nesin, “Biz şöyle bir Türkiye ile karşı karşıyayız. Soru sorulduğunda herkes dindar. Herkes Kemalist. Herkes Müslüman. Hatta bundan kurtulmak için çok güzel bir şey vardır. Yeni bir şey icat edilir. ‘Ya o Kur’anda var’ denilir. Herkesin her şey olduğu bir ülkede biz de kendi çapımızda gazetecilik ve siyaset yapmaya çalışıyoruz. Herkesin benim gibi olduğu toplumda kendimi anlatamıyorum. CHP’nin oy almak için herkese tamam seçmen olarak herkese bir şey anlatırsın ama herkesi bağrına basmazsın. Ona sadece fikirlerini anlatırsın” dedi.
 

Nesin’e açıklamalarında hak veren Serdar Öztürk, “Bu konuda yüzde 100 haklısınız. O yüzden zaten en solda denildiği zaman söz etmiyorum. CHP’nin Balıkesir’in Karesi ilçesinden aday gösterdiği Mesut Akbıyık daha önce AKP’deymiş. Orada görev yaptığı dönemde Kemal Kılıçdaroğlu ve Özgür Özel hakkında ‘Bunlar FETÖ’cüdür’ diye şikayeti ortaya çıkmış. En basit haliyle bir yerde bir adayı belirlerken ismini arama motorlarının birine yazıp geçmişine bakmanız yeterliyken, en kötü ihtimal il veya ilçe örgütüne sorarsınız. Onu bile yapmamışlar. Sosyal medyada ne paylaştığını araştırmamışlar ve aday yapmışlar. Akbıyık da diyor ki ‘O zaman böyle bir şey yaptım. Hem Kemal bey hem de Özgür beyden özür dileyeceğim. Konu kapanacak’ diyor. Siyaset bu kadar basite indirgenmiş ise muhalefet diye nitelendirdiğimiz CHP bile bu hale gelmiş ise o zaman hakikaten Erdoğan ve iktidarın siyasi parti olarak dünya görüşüne katılmasak bile iç işleyişine bakmamız lazım. Erdoğan’ın da partisinde müthiş kavgalar ve çekişmeler var. Daha dün sosyalist enternasyonalde yeniden başkan yardımcılığına seçilen CHP lideri Özgür Özel’in gelip partisinin adaylarını böyle tespit ediyor olmuş olması; Kılıçdaroğlu’na rakip çıktığı kongrede ‘değişim’ kelimesinin arkasına sığınarak yapmış olması o zaman doğal olarak ‘CHP solda mı, AKP’mi solda’ sorusunu sürekli tartıştırıyor. İnsanlar da bu tartışmalara aslında gülüp geçerken kendi yaşadıkları ülkedeki siyasetin durumuna şaşırıyorlar. Çünkü Türkiye’de öyle bir hale geldi ki ben 40 yıldır ilk kez siyasette bu kadar artık rekabet kelimesinin kalmadığını, rekabet yerine kindarlık gibi bir kelimenin artık siyasetin içinde iyice hüküm sürdüğünü görüyorum. 40 yıldır böyle bir şey görmedim. Bu sadece farklı siyasi partilerin içinde değil bir siyasi partinin içinde de var. MHP’nin içinde de İYİ Parti’nin içinde de CHP’de, AKP’de de var. Hepsinin içinde rekabet yok artık. Eskiden rekabet şöyleydi. Yarışırdınız. Ve bir sonuç çıkardı ortaya. Herkes o sonucu bir biçimde kabul ederdi. Şimdi öyle değil, insanlar kabul etmiyor. Kendi dışındaki veya kendisi gibi düşünmeyenleri ya da kendi yanında bulunanların dışındakileri tamamen ötekileştirmiş durumda. Bu hem kendi siyasi partisinin içinde geçerli. Hem de rakibi diğer siyasi partiler için de geçerli. Bu Türkiye’yi çok kötü bir yere götürüyor gibi geliyor bana. Trafikte bile en ufak bir hatalı davranışta ya da bir konuda karşı karşıya geldiğinizde konuşma dili yerine hemen yerini şiddet dili alıyor. Bir kişinin sığacağı kaldırımda iki kişi karşılaştığında yer vermek yerine ‘Ben geçeceğim, sen aşağıya in’ diye ikisi de inat ediyor. Türkiye’yi bu hale getiren aslında siyaset. Aslında Erdoğan bunun sorumlusu. Her seçim öncesi toplumu kutuplaştırarak o kutuplaştırmadan kendi taraftarını bir arada tutmak arzusuyla nefret söylemini o kadar normal hale getirdi ki şu anda rakip siyasi partilerde olduğu kadar siyasi partilerin kendi içinde de bu nefret söylemi almış başını gidiyor. Örneğin artık bir siyasi partide aday olmak için rakip olan kişiler kendileri kaybettiği zaman kazananın aleyhine açıktan olmasa bile gizlice çalışıyorlar. Güvenilir bir kaynaktan, CHP’li bir belediye başkan adayı ‘Sonuna kadar çalışalım. Ama seçim bıçak sırtında. Üçüncü bir aday kazanmasın, ona rakip olan aday kazanmasın diye son 15 günde anket yaptırırız. O anketten üçüncü aday çıkarsa biz gideriz AKP’li adaya çalışırız.’ Bunun siyasi rekabetle bir ilgisi olduğunu sanmıyorum. Çıkar ilişkisi bile bu düşüncenin yanında masum kalıyor. Bu bildiğiniz nefret. Ben yoksam o kent yok olabilir diyor. Ama bakıyorsunuz söylemlerine o kentte insanların daha iyi yaşayabilmesi adına vaatlerde bulunuyor. Ama bu vaatler kendisi seçilirse var. Seçilmezse varsın şehir yansın. Varsın şehir batsın” dedi.
 

Paris bölgesi sınırları içerisinde yaşadığını hatırlatan gazeteci Ahmet Nesin, “Gelirim de belli bunu üç ayda bir deklare etmek zorundasınız. Benim gelirime devlet ya da belediye bana Paris sınırları içerisinde metro, otobüs ve tren için bedava kartını veriyor. Benden daha iyi maaşı olan belli bir grup için bunun yüzde 70’ini ödüyor. Bunu kademeli yapmış. Biz bunu beceremiyor. Murat Kurum İstanbul’da emekliler için 2 bin 500 lira verecek. Herkese verecek. Sosyal devletin bir sistemi var. O sistemi bilmiyoruz. Herkese aynı parayı vermek üzere duruyoruz. Aynısı milletvekilleri için de geçerli. Yüksek derecede maaş alanların da yüzde 30 zam yapıyorsan herkes yüzde 30 alıyor. Milletvekillerinin fazla maaş aldığını iddia edenlerden birisi değilim” diye konuştu.
 

“Bizde de aslında sosyal devlet uygulaması belki Avrupa’dakilerden daha fazla. Yardım konusu olarak. Ancak bizde apartmanı olan adam kömür yardımından yararlanıyor” diyen Serdar Öztürk ise “Yoksa hakikaten yoksul halka ve ihtiyacı olana böyle bir destek sağlamak sosyal devletin görevi. Ama bizde bu aşırı derecede suistimal ediliyor. Aslında iktidar önce yoksullaştırıyor. Sonra da o yoksulluğu yöneterek kendisine bağlıyor. Siyaseten kendisine bağlıyor. Aslında vatandaştan vergiler yoluyla aldığı parayla da sanki iyilik yapıyormuş gibi gösteriyor. Halbuki vatandaşa verdiği para 10 lira ise borcunu affettiği zenginlerin şirketlerine aktarılan kaynak bin lira. Yada iktidarın en çok dilinden düşürmediği faiz lobisine aktardığı para milyarlarca lira. Ülkeyi önce yoksullaştırıp ardından o yoksulluk üzerinden siyaset yapınca işte sol yada sosyal demokrat diye adlandırdığımız belediyeler de bu tür hatalar yapıyorlar. İktidarın ulufe olarak gördüğü şeyleri kendisi de bir ulufeymiş gibi vatandaşa yansıtmaya çalışıyor. Kendisinden sonra o görevi yapacak olanı baştan zorda bırakıyor” diye ifade etti.
 

“TOKİ, Erdoğan iktidara geldiğinden itibaren 90 bin blok yapmış. Burası çok önemli. Bunun 60 binin daha teslim edebilmiş” diyen Ahmet Nesin, “Şimdi Murat Kurum ne diyor? Böyle bir durumda Murat Kurum 650 bin diyor. Böyle bir açıklamadan sonra Erdoğan’ın Kurum’a ‘Bir dakika ne yapıyorsun sen’ demesi lazım. En azından kıskançlıktan demesi lazım. Buna karşılık İmamoğlu diyor ki ‘Belediye bütçesi yetmediği gibi devlet bütçesi şöyle oluyor böyle oluyor bu mümkün değil’ diyor. Buradaki sihirli kelime konut. Apartman dairesi ev. 650 bini 20 konutlu yaptığın zaman Murat Kurum’un söylediği sayı 32 bin 500. Ekrem İmamoğlu’nun söylediği gibi aldığın zaman 20 daire olduğunda 13 milyon ev ediyor. İkisi de kelimelerle oynuyor. Altı sıfırı attıklarının ilk 5-10 yılı muhalefetin ‘Şu kadar borcu var’ dediklerinde 6 sıfırı atmadan söylüyorlardı. Şimdi yapamıyorlar onu çünkü halk altı sıfırlı rakama alıştığı için çünkü ona birdenbire alışmak kolay değil.  Murat Kurum da İmamoğlu’nu düzeltmiyor.  Aynı son tartışılan davetiye gibi. Mahalle kavgası gibi çok güldüm. Kurum da diyor ki ‘Ben sordum seni davet etmemiş’ diyor. İmamoğlu davetiyenin fotoğrafını koymuş. Bu davetiyeyi her yerden bulursun” dedi.
 

“Şunu vatandaşın aslında bilmesi gerekiyor” diyen Serdar Öztürk, “İstanbul veya başka bir şehir. Türkiye’nin neresi olursa olsun. Son üç yılına baktığınız zaman çoğu belediyenin internet sitesinde faaliyet raporu var. Oraya baktığınız zaman bu belediyenin bütçesi ne kadar? Personel gideri ne kadar? Yatırıma ne kadar bütçesi kalıyor. Bunları tahmin edebiliyorsunuz. Öyle bir hale gelmiş ki herkes bol keseden sallıyor. Bunun normalde yapılmayacağını biliyorlar. Önümüzdeki ay Ramazan ayı başlıyor. Seçime de denk geldi. Ne olacak? Ramazan ayı ile birlikte iftar yemekleri furyası başlayacak. Eğer mevcutta hala belediye başkanı iseniz kaynak var. Sosyal belediyecilik adı altında iftar yemeklerini düzenleyeceksiniz. Peki diğer adaylar ne yapacak? Bunun bir de maddi karşılığı var. Sonuçta o kadar insana yemek sağlamak kolay iş değil. Belediye bütçesi avantajından yararlanamayan diğer adaylar hep tartıştığımız siyasetin finansmanı noktasında bir müteahhide, başka bir iş adamına borçlanacaklar. Ama bu süreç içinde o belediyenin geleceğini de ipotek altına alacak. Yerel seçimlerin bence Ramazan ayı içine denk gelmesi herhalde önümüzdeki 10 günden sonra çok sık yaşayacağız. Müthiş bir dinin siyasallaşmasını çok somut gösterecek. Sadece iftar yemeği diye bakmamak lazım. Teravih namazı var. Camiler var.  Erdoğan’ın tam istediği bir atmosfere doğru gidiyoruz. Bu yerel seçimler için bence tehlikeli noktaya hatta seçimler sonrası için de tehlikeli noktaya gidiyor. Biliyorsunuz Erdoğan emekli ikramiyelerini de 3 bin lira yaptı. Bu süreçten ‘Hadi bunu 5 yapalım’ diye bir açıklama yapmasını bekliyorum. Erdoğan solculuğu diye bir solculuk ortaya çıkabilir. Onun da manifestosunu okuruz” diye konuştu.
 

“Türkiye’deki siyaset değişecek gibi görünmüyor” diyen gazeteci Serdar Öztürk, “Bu değişim zincirine, aday gösterilmeyen belediye başkanı Tunç Soyer de katıldı. Benim aldığım bilgiler CHP genel başkanlığına Nisan ayından sonra bir olağanüstü kurultay beklentisi ile hazırlanıyor. Ekiplerin kurulduğunu, Ankara’da bürolar oluşturulduğunu aktardılar. Siyasete oradan devam edeceğinin sinyali verildi. Bu CHP’de hangi kelimeyi kullanırsanız kullanın pek bir şeyin değişeceğini düşünmüyorum. Özgür Özel’in kendi memleketi Saruhanlı’da belediye başkanı listeyi vaktinde verememiş. Niye veremediği konusunda elimizde somut bilgiler yok ama bunun bir siyasi pazarlık için olduğu konuşuluyor” dedi.
 

Türkiye’de son dönemde politik tartışmanın yerini paratik bir tartışma aldığını söyleyen Ahmet Nesin’e cevap veren Öztürk, “Çünkü siyaset artık para üzerinden dönüyor. Sıradan bir ilçede bile belediye başkanı adayının harcaması gereken paranın 1-2 milyon lira olduğu söylendi. Bu sıradan Anadolu’daki ilçe için söylenen rakam. Biraz büyüdüğü zaman ilçenin sınırları ya da büyükşehir olduğu zaman o kadar çok bilboard var ki bunlara para yetiştirmeniz mümkün değil. Benim böyle bir param olsa siyasetle uğraşmam. O kadar parası olan insan seçimde harcayacağı parayı götürür bankaya yatırır. Aslında Erdoğan kendisi olmasa da TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş aracılığıyla ağzındaki baklayı çıkarttı. Yeni anayasanın kaç madde olacağını, Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay arasındaki tartışmadan sonra bir kısmı adalet içeren maddeler olacak. Ne Erdoğan’ın bir kez daha seçilmesine ait ne de Cumhurbaşkanı seçilmek için gereken oy oranına ait düzenleme yok gibi görünüyor. Bu bize çikolataya sarılmış zehir gibi gelecek bize. Ama o da başladı. Bir taraftan yerel seçim çalışmaları sürerken yeni anayasa paketi ile ilgili AKP çalışmaya başladı” dedi.
 

MHP, CHP, HDP’nin anayasa ile ilgili çalışmalarının olduğunu söyleyen Ahmet Nesin, “Erdoğan’ın kaybetmeye doğru gittiğini hep söylüyorum. 7 Haziran seçimleri Erdoğan’ı bitirdi. Bundan sonra hep koltuk değneği kullanmak zorunda. Tek başına ülkeyi yönetemeyecek bir oya sahip. Erdoğan’ın getirdiği bir sistemle buna sahip. Erdoğan dışında bir sistem bulmaya çalışacaklar. Benim merak ettiğim Tunç Soyer’in de Ankara’da üç dört büro açınca… Kılıçdaroğlu’nun büroları var. Tunç Soyer açacak. Sosyal demokrat kesim 3-4 büro açmış. CHP ikiye mi bölünecek? Üçe mi bölünecek. CHP Kemalist CHP olarak mı kalacak. İmamoğlu ayrı bir parti mi kuracak? Çünkü Merkez sağdaki Akşener oyunu tutmadı. Türkiye’nin oligarşisi ve burjuvazisi de gerçek bir sağ yani onlar öyle sanıyordu. Öyle bir partiye ihtiyacımız var artık. Bu dindar ekipten yeteri kadar faydalandık derin devlet olarak da kullandık. Likit de olsa kaçakçılığımızı yapıyoruz. Onu herkesle yaparız. Türkiye kolay bir ülke paratik ve paramatik bir ülke. Diye düşünüyorlar. 200’e yakın partimiz var. Birkaç tane eklenecek diye düşünüyorum. Hatta AKP’nin bile bölünebileceğini düşünüyorum” diye konuştu.
 

“AKP için söylediğiniz doğru ama” diyen Serdar Öztürk, “Erdoğan, Erbakan’ı 1996 yılında polis tarafından evini sardırarak alıp cezaevine atmak istedi tartışması. Böyle bir dönemde hele Erdoğan’la Fatih Erbakan’ın ittifak yapmadığı dönemde gündeme gelmesi. Bu dediğiniz parçalanma olsa bile Erdoğan’ın zaten milli görüşle ilişkisi olmaması nedeniyle iyice aradaki çizginin netleşmesi anlamına gelir. Milli görüşçüler belki de Erdoğan ile selamı sabahı keserler. Belki de onun önünü kesmek için  ‘Refah Partisi kökeninden geliyorum’ propagandasının önünü kesmek için belki de seçim dönemine getirilmek istenmiştir. CHP’de birden fazla siyasi oluşum çıkar mı bence ikinci aşaması. Eğer başarabilirlerse öncelikle kurultay ile CHP’nin kurumsal kimliğini ele geçirmeye çalışacaklar. Tunç Soyer veya Kılıçdaroğlu’nun başka bir parti ve programla yola devam edecekleri olasılığını zayıf görüyorum. Ama CHP’de iktidarı ele geçirme kavgasının önce yapılacağını ki bu bence eğer Özgür Özel ile Ekrem İmamoğlu ittifakının kırılması pek mümkün değil. Hiç mümkün değil. Ama olası bir başka ittifak durumunda CHP’nin içinde önce iktidar kavgası yaşanacağını sonra da bir eski CHP kalacağını bir de onun içinden SHP gibi daha sosyal demokrat parti çıkma olasılığını daha yüksek görüyorum. İmamoğlu’nun üçüncü parti kurma ihtimalini de olmadığını buluyorum. İmamoğlu başkan olsa da olmasa da CHP’de fiili ya da gölge başkanlığı devam ettirecek” dedi.
 

“Ekrem İmamoğlu’nun kaybettiği bir seçim sonrası kurultayda Özgür Özel ve İmamoğlu’nun yaptığı başarısızlıktan sonra nereden bakarsan bak önceki seçim Kılıçdaroğlu’nun başarısı” diyen Ahmet Nesin, “Kimse bunu inkar edemez. 11 şehir ve büyükşehir alıyorsun. Ekrem İmamoğlu ve Özgür Özel, Kılıçdaroğlu’na karşı kazanır mı?” dedi.
 

Serdar Öztürk ise bu soruya “Ekrem İmamoğlu’nun kiminle ittifak yapacağına bağlı” diye cevapladı. Öztürk, “İmamoğlu kısa vadede Özgür Özel ile ittifak yaptı. İmamoğlu İstanbul’u kendi istediği gibi dizayn etti. Kimi yerlerde de müdahil oldu. Büyükşehir ve illerde. Kendi kadrosunu korudu. Ama Özgür Özel hem kendisine açılan alanda doğru kararlar veremedi. O fırsatı tepti. Hem de bu seçim maliyeti İstanbul’u kaybeden Ekrem İmamoğlu olsa bile Özel’e de yazılacak. Ben Tunç Soyer’in bir delege ağırlığı olduğunu düşünmüyorum kurultay toplama konusunda. Ama küskünleri belki bir miktar kendine çekebilir. Çok etkili olacağını sanmıyorum. Ama Kemal beyin kararı önemli. Kendisi ne haliniz varsa görün derse İmamoğlu ile Özgür Özel çekişmesi izleriz. Bu kadar büro açtığına göre hala sosyal medyayı zaman zaman aktif kullandığına göre hala bir A, B, C planı vardır. Özgür Özel bir süre daha kavgasız gürültüsüz devam edebilir ama içten içe kavga devam edecek” dedi.
 

CHP’nin bölüneceği düşüncesini savunan Ahmet Nesin de “CHP ikinci yüzyıla değişerek girecek düşünüyorum. Türkiye ikinci yüzyıla girdi deniliyor ya. 2023 ile beraber. İkinci yüzyıl Türkiye’de bütün herkesin iç hesaplaşmasını yaşadığı dönem olacak diye düşünüyorum. Dindarlar, dinciler, sağcılar, Kemalistler, Kürtler, o iç hesaplaşmayı yapmadığımız müddetçe ikinci yüzyılda ilkokul çocuklarına tabut getiren bir toplum olarak devam edecek” diye konuştu.