TBMM Başkanı Kurtulmuş: Bu memlekette Türk'ün ve Kürt'ün birbirine karşı en ufak bir düşmanlığı yoktur
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, İzmir programı kapsamında kentteki STK temsileriyle bir araya geldi.
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, “40 yılı aşkın bir süredir bu memlekette etnik fitneyi oluşturmaya çalışmalarına rağmen, ayrılıkçı bir siyaseti hem de terör örgütünün marifetiyle kökleştirmeye çalışmalarına rağmen bugün iftiharla söyleyebiliriz ki bu memlekette Türk’ün ve Kürt’ün birbirine karşı en ufak bir düşmanlığı yoktur” dedi.
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, İzmir programı kapsamında kentteki STK temsileriyle bir araya geldi. Türkiye’nin ikinci yüzyılda dünyanın önde gelen ülkelerinden biri olacağını belirten Kurtulmuş, şunları söyledi:
''Türkiye'nin önemli bir süreçten geçtiğini hep beraber görüyoruz. Önümüzde uzun bir süre var. Geçtiğimiz bir asrın içerisinde nice zorluklar, nice güçlüklerle ülkemiz büyük bir mesafe kat etti. Ama sonuçta geldiğimiz nokta hiç de küçümsenmeyecek bir noktadır. Bugün Türkiye, kendi adından dünyanın dört bir tarafında söz edilen, sözünün kıymetinin bir ülke haline gelmiştir. Ancak bizim milletimizin bir temel özelliği var. Hiçbir zaman önündeki mevcut durumla yetinmez. Mutlaka önüne yeni hedefler koyar. O hedeflere ulaşabilmek için imkanlarını seferber eder, hep daha güçlü bir noktaya doğru gider. Kısacası Türkiye yüzyılı dediğimiz, yeni bir dönemin kapılarını sonuna kadar açmaktır. Onun için el birliğiyle çalışmamız lazım. Herkesin elindeki imkanları sonuna kadar ve ortak hedefler milli hedefler doğrultusunda imkanları kullanabilmesi lazım. Türkiye yüzyılı, sözlü güçlü, gücü tesirli bir Türkiye'nin yüzyılı demektir. Bir ülkenin sözünün güçlü olması için önce millet devlet kaynaşması, devletin bütün kurumlarıyla birlikte etkin kurumsal bir kapasiteye, güçlü bir ekonomiye ve güçlü bir bilim hayatına sahip olmasıdır. Sözü güçlü olmak da tek başına yetmez. Söylediğiniz sözün tesirli olması için bu gücü en iyi şekilde kullanmanız lazım. O yüzden diyoruz sözü güçlü, güçlü de tesirli olan bir Türkiye. Dosta güven, düşmana korku salacak bir Türkiye. Düşmanlarımızın korktuğu ve çekindiği bir Türkiye’yi kurmak ikinci yüzyılın esas hedefidir. Güveni ve istikrarı sağlarsak yolumuza devam edersek Türkiye bu hedeflerini de gerçekleştirecektir. Bu anlamda herkesin üzerine sorumluluklar düşüyor. Fikirlerimiz farklı olsa da dünya görüşlerimiz, siyasetimiz, yorumlamalarımız farklı olsa da hepimizin aynı istikamete yürümemiz lazım. Birinin Hanya’ya gittiği yerde diğeri Konya’ya yürürse bu iş olmaz. Hepimiz aynı istikamette yürümeliyiz. Ortak bir anlayış ve fikir birliğiyle bu ülkeyi kalkındırmak için gayretli olmamız lazım.
''Bizim birine dost olmamız için bir başkasına düşman olmamıza gerek yoktur''
Önümüzdeki dönem dünyada yeni gelişmelerin yaşanacağı dönemdir. Dünya, çok kutuplu bir düzene doğru gidiyor. Bu düzen içerisinde bir ya da birkaç ülkenin değil dünyanın her yerinde farklı güç denklemlerini ortaya çıkacağı bir dönemdeyiz bu dönemin en avantajlı ülkelerinden biri Türkiye’dir. Türkiye hem nüfusu itibarıyla hem ekonomik potansiyeli itibarıyla hem okuma yazma oranları itibariyle jeostratejik önemi itibarıyla dünyanın neredeyse tam merkezinde olan bir ülkedir. Bu merkezde olmayı, coğrafi konum itibarıyla söylemiyorum. Türkiye doğuyla da batıyla da ilişki kurabilen, kuzey ve güney ülkeleriyle de ilişki kurabilen, dünyanın farklı merkezlerle rahat müzakere edebilen ender ülkelerden birisidir. Ukrayna ve Rusya arasında devam eden çatışmalar içerisinde iki tarafla da görüşebilen tek ülke Türkiye oldu. Türkiye olarak bizim bu coğrafyadaki en temel özelliklerimizden birisi karşılıklı rıza ve müzakereyle işlerin çözülmesi için diplomasi masasını sürekli açık tutmaktır. En az en zor konuların bile karşılıklı müzakere ile yapılmaktan başka çözüm ve ulaşımdan başka bir yolu yok. Yıllardır bu memlekette Türkiye ne zaman kendi milli menfaatlerini önceleyen bir durumun içerisine girse birilerinden hep ‘Türkiye’nin eksenini kaydırıyorsunuz’ diyor. Türkiye’nin ekseni ne doğudur ne batıdır. Türkiye’nin bir tane ekseni vardır. O da kendi milli eksenidir. Bu milli eksenimizi tahkim ederken dünyanın bütün ülkeleriyle ilişkilerimizi sürdüreceğiz. Bizim birine dost olmamız için bir başkasına düşman olmamıza gerek yoktur. Bizim için bir tane öncelik vardır. O da ülkemizin menfaatleridir. Türkiye önümüzdeki dönemde bölgedeki gelişmeleri de dikkate alarak çok daha güçlü olarak yoluna devam edecektir.
“Bu coğrafyada iki fay hattı üzerinden ülkeleri paramparça etmeye başladılar”
Orta Doğu’da yaşadıklarımızın hiçbiri tesadüfi değildir. Hiçbirisi de filanca hükümetin tek başına ortaya koyduğu icraatlar değildir. Ama esasında Orta Doğu coğrafyasında, bizim de merkezimizde olduğumuz bu coğrafyada olanlar Osmanlı cihan devletinin bir asır evvel yıkılmasından sonraki süreçte politikanın tamamlanma süreçleridir. Filistin meselesi bugün başlamadı. 1917’de Osmanlı Filistin topraklarından çekilmek zorunda kaldığında İngiliz mandasının gelmesiyle başladı. İlk yaptıkları İsrail’in kuruluşunu hazırlamaktı. Bu, oyunun birinci perdesiydi. İkinci perdesi ABD’nin Irak’ı işgaliyle başladı. Bu coğrafyada iki fay hattı üzerinden ülkeleri paramparça etmeye başladılar. Biri etnik fitne ve ırkçılık. Bir diğeri de mezhep çatışmalarıyla bu coğrafyayı allak bullak etmekti. Bu kadar parçalanmış bir coğrafyada güven ve istikrar içerisinde bir istikrar adası olarak Türkiye, bugünlere kadar geldi. Bundan sonra çok daha güçlü şekilde yoluna devam edecektir.
''Obamızı düzenleyeceğiz, içimizdeki farklılıkları zenginlik olarak telakki edeceğiz''
Bunun için önce kendi içimizi düzenlememiz, obamızı düzenlememiz, memleketimizde ayrılık gayrılığı bir kenara bırakmamız ve özellikle terör örgütleri vasıtasıyla hizaya sokulmaya çalışılan bu coğrafyaya inat artık terörün sıfırlandığı bir Türkiye’yi oluşturmak mecburiyetimiz vardır. 40 yılı aşkın bir süredir bu memlekette etnik fitneyi oluşturmaya çalışmalarına rağmen, ayrılıkçı bir siyaseti hem de terör örgütünün marifetiyle kökleştirmeye çalışmalarına rağmen bugün iftiharla söyleyebiliriz ki bu memlekette Türk’ün ve Kürt’ün birbirine karşı en ufak bir düşmanlığı yoktur. Bunun en güzel ispatı da İzmir şehrinin bizahati kendisidir. İçerideki bütün farklılıklarımızı, zenginlik olarak telakki edip güçlü ve büyük Türkiye ideali etrafında buluşmaktan başka çaremiz yoktur. Obamızı düzenleyeceğiz, içimizdeki farklılıkları zenginlik olarak telakki edeceğiz ve yolumuza devam edeceğiz. Bunun için demokrasimizi, fikir özgürlüklerini geliştireceğiz. Bunun için Türkiye’deki güçlü siyaset mekanizmalarını daha da güçlü hale getireceğiz. Türkiye’nin sanayileşmesi, teknolojide ileri gidebilmesi için her türlü çalışmayı ortaya koyacağız. Devlet ve millet olarak her alanda en güçlü şekilde bu mücadeleyi sürdüreceğiz.''